25 Kasım 2009

Harnia Günlükleri Vol. 3

(oha bunu ne zaman yazacaktım taslak olarak unutmuşum kıyıda köşede. vay anasını)

Efenim yine bir İstanbul ma'cerasıyla daha karşınızdayız. Bu seferki sebeb-i ziyaretimiz W.A.S.P. konseri idi. 3 ay öncesinden heyecanını yaşamaya başlamış olsak da mütemadi züğürtlüğün bi getirisi olarak biletlerimizi 1 hafta öncesinde alabildik. Yine aynı nedenden ötürü otobüs veya uçakla değil de trenle gitmeye karar verdik. Hem uçak neymiş lan. Sigara bile içilemiyo!

Yola Yaprak, Can ve ben olmak üzere koyulduk. Tabi muhabbet de koyuldu. Garda bizim Yolcu tayfasıyla karşılaşınca ayrı bi sevindik zira. Neyse bindik trene, girdik yemekli vagona, yolun stresini alması için dayadık ceikihaşdörtoiki'yi. Asla yemekli vagonda çekingen olmayın hesap kitliyolar. Kitlendik ordan biliyoruz.

Daha Haydarpaşa'ya gelmeden, bu yolculuğun cenabetliklerle dolu olacağını, trenden atlayan adam bize anlattı. Bildiğin trenden atladı adam sonra hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etti. Dumur olduk. Psikolojimiz bozuldu. Neyse.. İndik Haydarpaşa'ya. "Seni yenecem İstanbul" klasiğini yerine getirdikten sonra kalacak yeri ayarlamak için Taksim'e doğru yola koyulduk. Girdik bi internet cafe'ye, başladık günlük kiralık ev araştırmaya. Üçtür beştir bulduk ama hepsi kolpa yaptı fiyatı artırdı. En son çare bi yer bulduk Şişli'de, gittik görüşmeye, bi kit de orda yedik içimiz rahatladı.


Sonra Volkan'ımız katıldı bize. Maçka Küçükçiftlik Park'a yola koyulduk. Gittik, bekledik, girdik konsere. Biz W.A.S.P. çıkacak diye beklerken gruptan sadece Blackie çıktı, geri kalanı genç genç elemanlar. Lan dedik hani W.A.S.P. tı bu!!!! Neyse dedik. Yorgunluktan harap ve bitap düşmüş bünyelerin, ayakta durmakta zorlanan bedenlerin de etkisiyle tam anlamıyla bön bön izledik konseri. Sonra çıktık konserden, İstiklale döndük. Kalacak yeri ertesi gün öğlen 2'ye ayarladığımızdan, kalacak yerimiz yoktu ve cafelerde barlarda sabahlamamız gerekiyodu. Bu sırada sadece İstanbul'da olabileceğini düşündüğümüz bir kuralla karşılaştık: "UYUMAK YASAK!!" O nasıl olur lan? Cafede uyumak yasakmış. Ulan kitap alsam 75 saat kitap okusam kalkmadan kimse laf etmez ama 15 dakika uyudum diye laf ediyo. Bu nasıl saçmalık lan!


Bundan sonraki günler tamamen birbirine girdiği için kopuk kopuk yazmak zorunda kalacam.

Konserden sonraki gün saat 2de eve geçtik. 5 kişi gittik. Yaklaşık 2 buçuk-3 saat sonra 4 kişi kaldık. Artık yolumuza bu 4 kişiyle devam ettik. İsmi geçen 4 arkadaş. Neyse efenim. Çok detaylı anlatmayacam. Genel başlıklar şunlar:

- Dorock denen leş mekana girdik. Ankara'dan ufacık bi farkı yok. Ha şöyle var ki Ankara'nın tayfası daha samimi geldi bize. Old School denen mekandan da tiksindik. Öyle böyle değil hem de. Ama yeniden açılan Karavan'a bayıldık. Böyle bi rock club tadında. Tavanı ve masaları BEYAZ!!! İnanabiliyo musun lan!!

-Gittiğimiz her yerde AnGaralı olduğumuzu belli etmek zorunda mıyız lan? Her yerde bi Angaralı olduh. Annadamam nasıl bi duygu olduğunu. Mesela konserde Can facebooktan tanıştığı biz kızla konuşuyo. Bizzat şahit oldum geçen diyalog şu:
Kız: Noldu yav niye bu kadar soğuksun?
Can: Ne bileyim lan! Ben daha çıtıpıtı bişey bekliyodum.
Kız: Hö? Haa öyle mi. Özür dilerim o zaman. Hadi görüşürüz...

-İstiklal'de yürüyoruz Can, Aslı, Begüm, ben. Bi tane palyaço geldi. Konuştuk biraz falan. Ayrılırken "Allah'a emanet olun" dedi. İlk başta anlamadık. Begüm'ün olayı çakmasıyla yarıldık. "Allah'a emanet ol" diyen palyaço!! Daha sonra Kadıköy'de Can'la bundan bahsederken "Allah sana emanet olsun" diyen palyaço diyince daha bi yarıldık ki anlatamam. Anlatmayacam o yüzden!

-Bizim evin orda film gibi bi cinayet!! Acı bi frenle duran bi araba. 7 el silah sesi. Sonra bi patinaj sesi. Sonra polis ve ambulans. İstanbul yeminlen film gibi bi şehir.

-Can beyimiz, İstanbul'da kredi kartını kaybetmek gibi bi gaflette bulundu. Zaten 5 parasızız. Bi de kartı kaybetti. Gerçi kaybetmeseydi 15 parasız olacaktık. Zira kartta 10 lira kalmıştı.

-Arkadaş Ptt'ye havale yaptı benim için. Ptt tadilatta. Tren bileti alacak kadar bi para. Ama o kadar hayati bi para ki tren bileti alamayacaz o olmasa. Vermedi ibneler. 3 gün sonra alabildim parayı. 1 gün daha kalma fikri gelmeseydi aklımıza, Ankara'ya dönünce alacaktık. Ptt'ye burdan bi budaklı meşe odunu yolluyorum. Sevgiler Ptt!!!

-Taksim'de 3 zenci bi taksiye bişey sordu. 3 tane dev gibi adam. Sonra anlaşamadılar bu götlerden biri atar yaptı, kapıyı çarptı. Dedik "aha el freni sesi gelecek şimdi". Zira geldi de. Taksici bi hışımla indi "ananızı sikerim huleynn!!" nidalarıyla 3 dev adamı pıstırdı 1.60-1.70 boyuyla. Dedik "kime atar yapıyonuz lan. götünüzden kan alırlar haberiniz yok". Altlarına sıçatılar tabi doğal olarak. Oh olsun!

-Aslı ve Begüm demişken, tanıdığım en kaliteli insanlardan ikisi. Çok yürekten, "İyi ki tanıyorum lan" dediğim nadir insanlardan. Aslı'yla yeni tanıştım ama Begüm'le iyi ki tanışmışım. Şşş Begümcan. Nağer?

-Begüm, Can, ben Küçük Beyoğlu denen yerde oturuyoruz, sitcomlarda gülme efekti veren ablayı gördük. Öyle bi güldü ki çok tanıdık geldi. Dedik bu o! Peki senden nağer aplaaa?

-Gece Osmanbey'e geri dönüyoruz. Bi grup travesti işe çıkmışlar. Bizi gördüler bağırıyolar: Aaaaa kediiiaaaaa!! Maooovvvvv!! Beyleaaarr kedi keselim miieeaaaaa? Biz o sırada yarıl. Yaprak o sırada kork. Biz daha da bi yarıl

-Kadıköy demişken içimdekileri de bi dökeyim. Kadıköy'ü sevip de İstanbul'u sevdiğini zannedenlerin burnuna osurmak istiyorum. Bildiğin Ulus lan orası. Böyle bi leş, böyle bi malak, böyle bi saçma sapan bi yer. Gel Ankara'ya her yer Kadıköy. Ortam direk depresif ergenlerin seveceği türden bi yer. Tiksindim resmen.


-Sonra da ev sahibiyle kavga! Evi kiralarken anlaşmıştık 5 kişiyi geçmeyecez diye. Ama İstanbul burası. 2 sevgili ve 2 sap gidince doğal olarak 6 kişi oluyo ev. Eve yapılan baskında fazladan kişi olduğunu görünce, biraz atarlandı adam bize. E biz de Angaralının gücünü gösterdik tabi ki. İnsafsız herif! Hiç genç olmadın sanki?!

-Vapura bindik Haydarpaşa'ya gidecez Can'la. Fotoğraf çekiyoruz son 3 poz kalmış. Son 2.. Son 1.. Lan bu makara bitmiyo ne bereketliymiş? Ben gerizekalı, makarayı tam oturtama. Çektiğimiz onca foto bok ol. Hay elimin ayarına!!

-Malum 25 Ekim grev günüydü. Biz de 24 Ekim gecesi trene bindik dönüyoruz Ankara'ya. Gece 2 gibi Sakarya'da durdu tren. Neymiş, grev varmışmış. Saat 3 oldu 4 oldu tık yok. Vali mali gelmiş, grev yapıyoruz diyo. Ulan göt!!! O aldığın para neine yetmiyo da grev yapıyosun sen! İt!! Can milleti tek cümleyle gaza getirdi: Niye ateş yakmıyoruz abi? Millet alel acele bi ateş yaktı, ağaçları kırdılar kırdılar yaktılar. Yetmedi trenin yedek parçalarını attılar ateşe. Öyle göte böyle yarak diyerek yaktılar herşeyi. Biz de götüm götüm uzaklaştık tabi ordan. Devlet malı lan bu adamı sikerler! Bekle bekle hala tık yok. Tren hareket ettiğinde sabah 7.15 ti. Ankara gelmemiz de 16.30'u falan buldu

-Bindiğimiz tren de Güney Ekspresi. Diğerlerine bilet kalmamış. Kompartmanda bi tane Bismmm-i teyze, bi tane 25 yaşında hayatı çözdüğünü sanan abi, 3-4 tane de koyun vatandaş vardı. Ulan içimiz bayıldı dönün muhabbetten. Neyse sonra sustular da azcık uyuduk. Ankara Polatlı'ya gelene kadar herşey normaldi. Sonra treni şopar Kürtler bastı. 200 kişi. Bizi kompartmandan kovdular. Biz de koridorda ayakta bekliyoruz. Bunlar sağımıza solumuza konuşlandılar. Dedik W.A.S.P.'a gidip gasp olduk aha! Trenden atacaklar bizi. Sonra bi kompartmanda tek başına uyuyan birinin yanına sığındık. Bi tane de amca varmış, çok da tatlı bişey. Onla muhabbet ede ede döndük. Çok geyikti lan varolsun

Özetlen yine ilginç ama saçma olaylarlan dolu bi İstanbul gezisi oldu bu. Bi sonrakini iplen çekiyorum. Şşş Begümcan. Atla gel lan Angara'ya. Biraz da Angarayı dolaştırayım sana. Hem bak Alper neyim de burda. Merve burda. Herkeşler burda.

Okura not:
"Her yer Bambi'ydi..."

8 Ağustos 2009

Falcı Geldi Haannıaaağmmmm!!!!

Dünyada bir ilk ve benim tarafımdan geliştirilen bu fal sayesinde fal olasılığı sapma yüzdesi düşmüş bulunmaktadır. Gelmişini geçmişini, soyunu sopunu, ananı atanı yerde yatanı, enişteni dedeni sülaleni ifşa eden bu fal son derece stabildir.

Evet!!! Yanlış duymadınız!!! Alaturka tuvalet yüzeyinde göt kılı, daşşak kılı ve saç teli falı bakılır!!!

Atasınız ortaya bi ellilik de bakayım falınıza be yav...

*dipnot: inançsızlık durumunda fal stabilliği garanti kapsamı dışındadır. sadece fabrikasyon hataları garanti kapsamındadır.

10 Temmuz 2009






Tanışmalara en büyük engel "ayna"lardır...



27 Haziran 2009

Mektup

Mektup almayalı o kadar uzun zaman oldu ki... Her sabah kafanın posta kutusuna dönmesi, eskiye dönmek, kafa geriye dönerken ki hissiyat. Neyse yav...

10 Mayıs 2009

Bir msn geyiği üzerine

takdir-i ilahi:

gezegenimiz insanı türkiye/ankara bölgesi 65498491216498 nolu kulumuz (bay)/bayan Harun Yılmaz 1988-2009 ömür dönemini hakkı ile tamamlamıştır. Yaşadığı süre içerisinde gerek dini ve manevi gerekse maddi ve zahiri, çevresindekilere örnek olacak erdemli davranışları ile bu takdir belgesini almaya hak kazanmıştır.

Kainat'ın Sahibi
Tanrı
imza:
niçe öldü!



evet!

23 Mart 2009

Acı (?) Kayıp... (?!?!?!)

Sevgili Arkadaşları

Harun son kez kırdı kalbimizi ve arkasına bile bakmadan çekti gitti. Düşüne düşüne beynini çürüttü ve geçtiğimiz gün hakkın rahmetine kavuştu. Vasiyeti üzerine, tabutunu çelikten yaptırdık ve kapağını kaynakla kapattık. "Beni yüzüstü gömün! Yeterince gördüm..." demiş bir de. O bizim kalbimizi kırdı ama biz onun isteklerine yerine getirdik.

Ölüler, öldükleri için ölüdürler. Ölülerden birşey beklenmez. Harun'dan da birşey bekleyemiyoruz artık. Sadece geri gel diyebiliyoruz ama o da nafile. Çünkü çoktan öldü bile.

"Hiç bir şey bir damla kan ve bir damla gözyaşına değmez" demişler. Gerçekten de öyle. Harun ibnesinin kanı donmuş, gözpınarları kurumuştu artık. İnsanlıktan bir gram nasibini almamış bu mahlukat için gözyaşı dökmeye bile değmez. Siktirsin gitsin pezevenk!!! İyi ki de öldü!! Sinirlendim yine lan. Hadi bay bay..!!!

2 Mart 2009

Öyle işte...

Anlamıyorum! Etrafımda konuşulan hiçbir dili anlamıyorum. Herkesin dilinde ortak tek bir kelime : "BEN!". Ben kimim? Hiçbir saat koluma tam oturmuyor. Dört bir yandan akıyor zaman. Dünyanın kol saatine göre yirmi senedir kafamın içinde savaşan düşüncelerin dilini anlamıyorum. En keskin kılıçlarıyla kesiyorlar birbirlerini. Belki savaşmıyorlardır. Birbirlerine en güzel hediyeleridir belki de ölüm. Anlamıyorum ölümü. Zaten anlamak için ölmek gerekir. Yaşamayı hiç anlayamadım bile. Çünkü hiç ölmedim ben. Harfler, kelimeler, cümleler, yazılar, kitaplar... Tek kitap ansiklopedi. Yorumsuz bilgi. Ansiklopedileri hangi dilde yazmışlar bilen varsa öğretsin. Kırk yıl kölesi olurum. Saatim yok. Boynuma duvar saati astım. Ağır geldi. Omuzlarımda bin yılların yükü var. Anlatamıyorum. Hangi alfabenin hangi harfi anlatabilir ki "keyif"i. Şiddetli bir orgazmdan sonra, kaslara sormak lazım bir de. Afrikadaki bir kabilenin bir savaşçısı gibi. Nasıl anlatacaksın derdini? Nasıl anlatacak keyfini? Ciğerden göç ettirilen rüzgar, geliyor dudakların gümrüğüne. Çıkmasını istemesem bile, veriyor rüşvetini gidiyor rüşvetsiz kulaklara. Rüşvetin dilini bilmiyorum, durduramıyorum. "Ne yapmak istediğini bilmiyorsan, ne yapmak istemediğini düşün!". Cevaplar apaçık. Okuma bilmiyorum. Cevaplar her yerde. Soru soramıyorum. Bilmek için ölmek gerekir. Ölemiyorum!

Anlamıyorum...

17 Şubat 2009

Allahın salağı!!!

Bi karakola düşmediğimiz kalmıştı o da oldu anasını satayım. Şimdi ödeyebilirsen öde cezaları..

Hayır abla gerizekalı mısın nesin anlamadım ki?! Tutturmuş rapor da rapor. Lan ben halledecem diyorum ne kurcalıyon daha!! Hem götünle mi içiyon, karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakamayacak kadar mı mal bi bünyen var!! Hem kendini yaktın hem beni yaktın mna koyum! Keyif aldığım bi o kaldıydı onu da siktin attın aferin sana güzel ablacım, yürekten kutluyorum seni!

Güvenmeyip de yaptıysan bu piçliği, suçsuz olduğum halde başında beklediğim sedyeni taşıdığım, ayakkabını çıkardığım, odanı ayarladığım, odaya yerleştirdiğim o 6 saat haram olsun sana! Güvenmeyip de yaptıysan bu piçliği 6 saatte cehenneme dönsün hayatın. Ahanda bu kadar!!!

15 Şubat 2009

Bunu gerçekten istiyorum!

Direksiyona Casio dijital kol saati takan dolmuşcu amcama yürekten bir alkış istiyorum!!

8 Şubat 2009

...

Var olan bir hiçlikten
Varlığa giden bu yolumda
O ezgiyle
Rüzgarlardı kulağımda ıslık çalan
Ve ayak seslerimle
Kaldırımlardı ritme alkış tutan
Sağır mıyım yoksa?

Oha!

Epey olmuştu bilgisayarda oyun oynamayalı. Karşı Blok yeni bilgisayar alınca NFS Undercover ve Call Of Duty World at War almış. Ben de yükledim. Bu gün sabah NFS az önce de COD bitti. Ulan ne sikko bitişleri var öyle. Bitti mi bitmedi mi diye 20 dk jenerik izlenmez ki arkadaş. (bkz: insan olan anlar). Velhasıl-ı kelam, oyun şirketleri burdan size sesleniyorum. O kadar mükkemmel senaryolar yazıp nasıl bu kadar sikko bitişler yapıyosunuz lan. Sikkobazlar sizi! Düzeltin lan bu sonları!! Derhal!!

28 Ocak 2009

Virtüöz olaydın ya!

Ulan çok komik lan hakikaten! Sen git hayatın boyunca içinde ne yazdığını bilmediğin, bilsen bile anlamını bilmediğin, anlamını bilsen bile doğruluğundan emin olamadığın (1500 sene be arkadaş nereye emin oluyon!) bi kitabı virgülüne kadar ezberle! Ne oldu şimdi? Onun yerine gitar mitar çalaydın aynı sürede şerefsizim virtüöz falan olurdun. Oksijen israfı olmazdı hiç değilse.

26 Ocak 2009

Vampire the Masquerade

NFS Undercover'ın heyecanına nasıl kapıldıysam bi anda burnum kanamaya başladı. Ama burnum koptu sandım öyle kanadı. Aynaya bakınca kendimden korktum. Bıyıklarım falan kıpkırmızı sakallar makallar.. Ama eğlendim şahsen böyle bi hareket geldi hayatıma. (Düşün artık nasıl bi hayatsa) O kadar etkilendim ki o esnada bir şiir çaldım

(NFS rakiplerime ithafen)

Geçtin, geçtim
Ben seni yendim
Sarı kızın kanını
İçmeye geldim!..

25 Ocak 2009

Gözükmeyin gözüme lan!!!

İki dakika yağmur yağınca caddenin karşısına feribot seferleri düzenlenmeye başlıyor lan. Güvercinleri de kirece bulayıp martı yapıyolar hatta. Akan su da kanalizasyondan taşan su mudur nedir sapsarı böyle çamur çamur. Her kim yüzünden ayaklarım bileklerime kadar ıslanıyorsa ıslak çorabımı ona yedirmek istiyorum. Kuru kuru gitmez de su isterse diğer çorabımı sıkacam ağzına ağzına!!

22 Ocak 2009

Parti Zamanı!!

-Metroda, daha trendekiler inmeden binmeye çalışan abilerim ablalarım

-Merdivenin yolun bilimum yaya trafiğinin olduğu yerde inatla soldan soldan yürüyüp suçsuz gibi omuz atıp yolu açan arkadaşlarım

-Çarşıda pazarda 20lik kız gibi saatlerce gezip tozup, sonra da dolmuşta otobüste başıma dikilip yer vermemi bekleyen ve öküz öküz gözümün içine bakan, yer vermeyince de "Saygısız bu gençlik" diye yüksek sesle söylenen çok saygın(!) kokoş teyzelerim

-Saçım uzun ve küpe takıyorum diye "İbne mi la bu?" diyen, metal dinliyorum diye satanist damgası vuran beyinsiz gardaşlarım
Hatta o kadar beyinsiz olmak ki "Karı gibi sakal bırakmış!" diyebilmek. Sakallı karılar kovalasın rüyanda!

-Ve burdan adını sayamadığım faşist* hemşehirlerim

HEPİNİZ "YAĞLI KAYIŞ" PARTİME DAVETLİSİNİZ!!! Adam olacaksınız ulen!!!!







(*: "faşist" italyanca "ok" anlamına gelen bir kelimeden türemiştir. yani faşist, düşüncesini sunmak yerine bir ok gibi saplamaya çalışan demektir. yanlış olmasın!)

19 Ocak 2009

Bunları biliyor muydunuz?

97 oktan benzin aslında dinazor taşağı fosiliymiş. Dinazor taşağından daha kaliteli bir benzin çıkıyormuş. Evet öyleymiş. Yaa yaa




Olsa ilginç olurmuş lan!

Abovv!!

Vodafone reklamında oğlu tarafından göt edilmiş bir şekilde gösterilen annenin, ikinci reklamda oğlunu göt ettiğini gördüğüm an yaşadığım hazzı anlatmam mümkün değil!

18 Ocak 2009

Dişlerim Kamaşır

Beni etkisiz hale getirmek istiyorsanız tek yapmanız gereken çiğ lahana yapraklarını birbirine sürtmektir!

16 Ocak 2009

Sarı Bina

Sarı binada geceleri içmeye gidip buz gibi taşta 2 saat oturduktan sonra ayağa kalkınca, adeta bir soğutucu görevi gören kıçımdan geçen buz gibi kanın ayaklarımda bıraktığı his gibisi yok.

(bkz: Sarı Bina nedir?)

14 Ocak 2009

Eğlenelim-Öğrenelim Serisi Ders No 1: Dimağmızı Geliştirelim

Final haftasına resmen girmiş bulunan ve çarpraza düşme* tehlikesi bulunan bir öğrenci olarak elbette kafayı yemenin eşiğine geldim. Dolmuşta şurda burda kendi kendime, bazı kelimelerin kökenlerini irdeledim ve bir kaç sonuca ulaştım. Onlardan ilkini paylaşayım hemen.

(* çarpraza düşmek: dd ve dc aldığı dersleri not ortalaması 2'nin üstünde olduğu için tekrar almamak ama ileri dönemlerde ortalamayı 2'nin altına düşürdüğü için o dersleri de almak ve böylece okula nerdeyse baştan başlamak)

Bu gereksiz bilgiden sonra hemen konuya geri dönüyorum. Mesela salıncak deriz. Niye? Salınan bir cisimdir. Oturak deriz. Niye? Çünkü oturulan cisimdir. Kürek deriz. Niye? Küremeye yarayan cisimdir. Burdan kelime kök ve ek birleşimini irdeleyerek tahmin edebileceğiniz o kelimeye ulaştım. TAŞAK!!! Peki neden taşak adı? Efenim malum sperm denen zımbırtı çok narin bir yapı ve 37 OC sıcaklığı gördü mü perte çıkıyo. O yüzden de testis denilen yapı vücudun dışında bulunuyo. Yani dışarı taşıyo. Evet taşmak! Anahtar kelime. Attık onu cebe. Kökümüz taş- ekimiz ise -ek -ak eki. Birleştiriyoruz ne çıkıyo: Taşak. Yani taşan cisim. Bu yüzden taşak demek sadece testis demek değil. Evlerin balkonları için de taşak diyebiliriz. Veyahut bilimum çıkıntılar için taşak diyebiliriz. Çünkü onların hepsi birer taşaktır, taşan cisimlerdir.

Taşak kelimesinin gerçek anlamını öğrendikten sonra sıra geldi Taşak Geçmek deyimine. Taşak geçmek doğadan insana aktarıma örnek verilebilecek bir deyimdir. Cıvımak, laçkalaşmak, böyle yılışmak yımış yımış olmak manasına gelir. Biriyle dalga geçerken kullanılır ve "Taşak Geçiyom olüümmm ekiekieki" denir.

Bu kadar bilgiden sonra vardığımız sonuç şudur: "Her gördüğün çıkıntıyı taşak zannetme". İyağşannar efenim =)

11 Ocak 2009

Frank vs İbo

Dübüratif Patetez: Olum lan Frank Sinatra nasıl bi adam lan. Çok sağlam çok güçlü bi sesi var var böyle. Ama onun için mafya diyolarmış öyle duydum lan. Aslında düşününce mafya tipi de var böyle. Duygusal mafya hehe..

Karşı Blok: Olabilir valla lan. İbrahim Tatlıses gibi böyle. Güçlü sesi var mafya. Sinatra aşireti hehee

Dübüratif Patetez: ...?!?...

Karşı Blok: Ohağğ ne dedim lan!!

8 Ocak 2009

Niye ki?

Çaydanlıkların alt kısımlarını niye çok özenerek yıkarlar ki? Zaten içindeki kaynayan da su değil mi?

4 Ocak 2009

Harnia Günlükleri vol. 2

Lan arkadaş 8 saatlik yolu 12 saatte geldik. Ayıp lan! Bu da kıç. Uyuşuyo biliyon mu bi süre sonra! Burdan TCDD'yi öpüyorum. Ama adamların Haydarpaşası var. Laf edemiyorum o yüzden şimdi kapatırlar falan üzülürüm valla. Haydarpaşa demişken, kim lan bu Haydar Paşa? (bkz: araştırmayan insan) Valla hiç merak edeniniz oldu mu kim bu Haydar Paşa? Belki mühendistir ya da makinisttir. Belki de oranın inşaatından sorumlu müteahhit paşadır. Belki de şantiyenin şen yüzü ray döşeme ustası formen Haydardır. Kim bilir? (bkz: araştıran bilir)

Efenim ilk gün malum ziyarete gittim ki İstanbula gitme nedenim oydu zaten. Akşamüstü kalktım saat 5 civarıydı. İstiklale gidecektim otelime ama tek başıma napacaktım ki lan?! Fotoğraf makinelerim kırılmasaydı belki foto çekerdim ama o da yoktu yanımda. Ben de Nil'imi arayım dedim. Hem belki ertesi gün işi yoksa onda kalırdım muhabbet ederdik çok da özlemiştim. Ama ben diyorum arkadaş var bende bi cenabetlik. Ablasının nişanı vardı onun için Zonguldak'a gidecekti hem de 3-5 saat sonra. Telefonda baya bi eğlendim ama konuşurken. Sonra Begüm'ü aradım ertesi gün kaçta buluşacağımızı konuşmak için. Onu da ayarladıktan sonra kuyruğumu bacaklarımın arasına alıp kafam önde düştüm İstiklal yoluna. 2 gündür sadece 1 hamburger ve 1 tavukburgerle duruyordum ve açlıktan ölecektim. Otele girdim biraz kestireyim de yemek yerim sonra da Galata Kulesi'ne çıkarım, yağmur da yağıyo zaten ooh miss diye düşünüyordum ama uykuculuğum tuttu yine a.k. Akşam üstü 7 civarı yatıp ertesi gün 11de uyanarak uyku rekorlarıma birini daha ekledim. Gerçi bütün bu saatlerde uyumadım sağosun İstiklal barları izin vermediler.

Ertesi sabah son bir ziyarete gittim. Ordan çıkıp gidecektim ama trafik vardı, geç kaldım. Sonra Begüm'le buluştum. Önce bir yemek yedim sonra da kemanın eksiğini gediğini ayarlayıp "Sinerji"ye gittik. Bizim Kontes'in arkadaşı çalışıyor orda o yüzden hiç yabancı gelmedi mekan. Zaten arkadaşını da fotoğraflarda görmüştüm o da hiç yabancı gelmedi. İçtik ettik, kemanı ayarladık, aynı anda kusmak ve sıçmak suretiyle tuvaleti knock out eden öküze bakıp bakıp iğrendik. (bkz: kusmak ve sıçmak wins)(ayrıca bkz: normalde tiksinmeyen ama o garsonların halini düşününce bir garip olan insanlar)

Çıkarken Begüm beni kırmadı o soğukta bi İstiklal turu daha yaptık. Bildiğin titriyoduk lan. Ayrıca son dakikama kadar benimle kaldığı için de teşekkür ediyorum Sevgili Kontes'e. Sonra ayrıldık ben de Haydarpaşa yoluna düştüm. (Kim lan bu Haydarpaşa?!!) Son vapur 9da benim trem 11 buçukta. Biranın üstüne Eminönü'den balık ekmeğimi alıp bindim vapura. Hiç içeri oturmadım vapurda. Yine dışarı oturdum benden başka kimse yoktu. Hem niye olsun lan millet mal mı bu soğukta?! Gara vardık. Bi çay aldım müzik dinleye dinleye Haydarpaşa'yı tavaf ettim. Galiba 100 volta falan attım ön kısımda. Bi ara yana geçeyim dedim çok gerizekalı bi şekilde ölüyodum 1 adım kaldıydı. Sen git yandaki merdivenlerden denizin yanına kadar in. Orda da artistik yapıp denize daha yakın olacam diye adım at. Mal beyinsiz öküz!!! Yosun var yosun. İki ayağım birden kaymaya başladı suya düşüyodum bi de kafayı vursaydım tam olurdu. Sabah bi bakıyolar malın biri kafayı yarmış yatıyo suda. Götüyle güler lan adam.!!

Sonra da aha bu köye geri döndük. 4 milyon nüfuslu köy lan bildiğin. Havası bile bi garip. Yok arkadaş. Listeme yazdım bunu, İstiklalden ev tutacam alacam çalacam gasp edecem ama orda kalacam ben. Bu ne lan!!

Harnia Günlükleri vol. 1

Yılbaşı günü aldığım acı bir haber nedeniyle gittiğim İstanbul seyahatini iki yazıda anlatacağım. İlki olan bu yazıda geyik yapmayacağım.

1 yıl önce ayrıldığımız ve pek sık konuşmadığımız eski sevgilimin facebook'a yazdığı bir notu gördüm. İlk başta dedim "haha ne yazmış yine bizimkisi" diye başladıysam da yazıya ilk cümleden sonrasını okuyamadım. İstem dışı bilgisayarı bile kapattım. Tek hatırladığım sürekli ohaa diye söylenmemdi. Gerçekten çok sevdiğim bir insan olan eski sevgilimin babası Necdet amcam vefat etmişti. Yazıyı okuyamadığım için nedenini ve ne zaman olduğunu bilmiyordum. Sadece İstanbula gitmem gerektiğini düşünüyordum. Nurgül teyzemi bir an önce görmem lazımdı. 1 senede 1 defa aramış olsam da yanında olduğumu bilmesini istedim. Ankarada da bir oğlu olduğunu bilsin istedim. Ama karşımda yıkılmış bir Nugrgül teyze görmeyeceğimi biliyordum. Çok güçlü bir kadındır o. Yanılmadım da.. Gerçekten de dimdik duran bir Nurgül teyze vardı karşımda. Ama yüzüne bakınca içine içine ağladığını görmek acı oldu. Yalnız kaldığımızda "sen çok güçlü bir kadınsın" dedim. "Ağlamak değil de bir yerlere gidip bağırmak istiyorum dağa taşa" dedi. Keşke elimde imkanım olsaydı da bi yerlere gidebilseydik, dökebilseydi içini. Gerçi içini dökmekle geçecek bişey değil ama.

İkisinin de dediği daha olayın farkında olmadıkları. Trafik kazası gibi bir ölüm diyolar. Sapasağlam adam, kalbi durup ölüyor. Toprağa koyarken bile dipdiriydi diyolar. Nerdeyiz napıyoruz Necdet nerde neler oluyor diye soruyor Nurgül teyzem hep kendine. Kızı da aynı. Farkına varmaktan korkuyorum diyor. Ben de yanlarında olup destek olmayı çok isterdim ama olmuyor işte.

Böyle şeyleri paylaşmayı çok sevmiyorum ama Necdet amca gibi çok sevdiğim bir insanı kaybedince ben de bilemedim. Cennete inanmıyorum, ama Necdet amca gitse gitse cennete gitmiştir...

1 Ocak 2009

Yeniyılyeniyılyeniyılyeniyıl Siiğğzlere KutluOlsun!!!

Ahanda yeni yıl yeni yıl diye yaygara yaptığınız gün bugündür. Sorarım size: Ne değişti? Dünya yine aynı dünya, hava yine aynı hava. Bu kadar balon bi heyecan daha yok arkadaş dünya üstünde. Şişirip şişirip patlatıyolar.

Gece geç yatmama ve kafamın kazan gibi olmasına rağmen sabah erken kalkmak zorundaydım. Sabah 9da uyanıp 10da yola koyuldum. Dışarıda bizden başka kimse yoktu. Ölüm sessizliği gibiydi lan ne biçimdi öyle sokaklar bomboş. Kızılay'a geldim motor sesi bile yoktu bırak insanı. Tırstım lan o sessizlikten. Bütün dükkanlar kapalı. Bütün yılbaşı süsleri yerlerde, insanların suratlarında anlam veremediğim bi durgunluk. Gece ziyadesiyle zıkkımlanmış, mideyi alkolle doldurmuş ve kahvaltı yapmadan çıkmış olmanın getirdiği mide yanmasından olsa gerek, herşey daha bi ekşi gözüktü gözüme. Ama istediği kadar yansın mide, bu kadar sessizlik ve halsizlik olamaz bir şehirde.

Sonra düşündüm niye böyle acaba?! Aslında nedeni çok basitti: Şişirilmiş heyecan!! Herkes biliyordu aslında bu yeni yıl denen hedehödönün dünden farklı olmayacağını. Zaman yine aynı akacak, arabalar aynı gidecek, aynı havayı soluyup, aynı suyu içecektik. Ama herkeste salakça bir yeni yıl heyecanı vardı. Sanki saat 00:00 bir milad olacak ve dünya bir daha eskisi gibi olmayacakmış gibi. Herkes maskelerini takınıp, topluluk eğleniyor diye çok içten eğleniyomuş numarası yaparken, aslında bunun sürekli büyüyen bir kısır döngü olduğunu farkedemedi. Nasıl yani? Şöyle yani: Sen aslında heyecanlı falan değilken etrafına bakıyorsun. Herkes heyecanlı diye sen de heyecanlanıyorsun(gibi yapıyorsun). Ama herkes gibi yapıyor. Sonra sen de heyecanlı gibi gözükünce karşındaki de senden gaza geliyor falan filan böyle büyüyo bu heyecan zarzinpitisi.

Bu heyecan yapmacık olsa da, bir süre sonra etkileri yapmacıklıktan çıkıp gerçeğe dönüşüyor. Sonra birşeylerin değişmeyeceğini bilse de ummaya başlıyo insan ve sonra bu umut inanca dönüşüyor. Değişeceğine inanıyor insan. Sonra da ne mi oluyor? Yeniyıl sabahında, hayal kırıklığı ve dumur hali 72 punto reklam yazısı gibi yüzünden okunan insanlar ve "Bu sene de olmadı beaa!!??" diye kafaların üstünde uçuşan düşünce balonları.

Hadi bahalım hayırlı olsun bu yıl. Peki bişey soracam "YIL" ne demek ki?!