4 Ocak 2009

Harnia Günlükleri vol. 1

Yılbaşı günü aldığım acı bir haber nedeniyle gittiğim İstanbul seyahatini iki yazıda anlatacağım. İlki olan bu yazıda geyik yapmayacağım.

1 yıl önce ayrıldığımız ve pek sık konuşmadığımız eski sevgilimin facebook'a yazdığı bir notu gördüm. İlk başta dedim "haha ne yazmış yine bizimkisi" diye başladıysam da yazıya ilk cümleden sonrasını okuyamadım. İstem dışı bilgisayarı bile kapattım. Tek hatırladığım sürekli ohaa diye söylenmemdi. Gerçekten çok sevdiğim bir insan olan eski sevgilimin babası Necdet amcam vefat etmişti. Yazıyı okuyamadığım için nedenini ve ne zaman olduğunu bilmiyordum. Sadece İstanbula gitmem gerektiğini düşünüyordum. Nurgül teyzemi bir an önce görmem lazımdı. 1 senede 1 defa aramış olsam da yanında olduğumu bilmesini istedim. Ankarada da bir oğlu olduğunu bilsin istedim. Ama karşımda yıkılmış bir Nugrgül teyze görmeyeceğimi biliyordum. Çok güçlü bir kadındır o. Yanılmadım da.. Gerçekten de dimdik duran bir Nurgül teyze vardı karşımda. Ama yüzüne bakınca içine içine ağladığını görmek acı oldu. Yalnız kaldığımızda "sen çok güçlü bir kadınsın" dedim. "Ağlamak değil de bir yerlere gidip bağırmak istiyorum dağa taşa" dedi. Keşke elimde imkanım olsaydı da bi yerlere gidebilseydik, dökebilseydi içini. Gerçi içini dökmekle geçecek bişey değil ama.

İkisinin de dediği daha olayın farkında olmadıkları. Trafik kazası gibi bir ölüm diyolar. Sapasağlam adam, kalbi durup ölüyor. Toprağa koyarken bile dipdiriydi diyolar. Nerdeyiz napıyoruz Necdet nerde neler oluyor diye soruyor Nurgül teyzem hep kendine. Kızı da aynı. Farkına varmaktan korkuyorum diyor. Ben de yanlarında olup destek olmayı çok isterdim ama olmuyor işte.

Böyle şeyleri paylaşmayı çok sevmiyorum ama Necdet amca gibi çok sevdiğim bir insanı kaybedince ben de bilemedim. Cennete inanmıyorum, ama Necdet amca gitse gitse cennete gitmiştir...

Hiç yorum yok: